Berkun Oya’nın son mini dizisi Kuvvetli Bir Alkış Netflix’te yayında. Dizi, yaşadığımız zamana tanıklığın absürt bir temsili, reel politiğin sinik bir eleştirisi ve post/modernist varoluşun yeni bir şey söylemeyen nutku olarak okunabilir.
Dizinin öne çıkan temalarından ilki, ebeveynlerini aşan bir donanımla doğan kuşağın ebeveynlerinin inşa ettikleri dünya içerisinde tutunamamaları. İçine doğdukları dünyaya psikanalitik ve sosyopolitik bağlarından dolayı adapte olamayanların trajedisi. Tabii sadece bununla da sınırlı değil dizinin tematik yapısı. İletişimin ve ilişkilerin mümkün olmadığı bir dünyada kaçınılmaz mutlak yalnızlık, varoluşu tamamlamak için başvurulan spiritüel yollar, eğitimin bireyle temas kurmayan şekilci ve aşağılayıcı yapısı gibi birçok yan temayı da dizide bulmak mümkün. Peki tüm bu doluluğa rağmen dizide öne çıkan ve karakterleri içine düştükleri pesimist dünyadan çıkaracak bir kapı var mı? Sorunun cevabı tüm post/modernist anlatılarda olduğu gibi, hayır. Zira yaşanan, bütünüyle bir dekadans. Yani her şeyin kendi varlığına yabancılaştığı bir evrende yüzer halde karşımıza çıkması.
Dizideki temalar, Metin karakteri üzerinden konu ediliyor. Metin daha anne karnındayken içine doğacağı dünyadan haberdar. Zira içinde bulunduğu rahim içinde tuttuğu fetüse nasıl bir dünyaya doğacağını daha doğmadan haber veriyor. Metin’i bekleyen dünyanın anne tarafından içe atılan çöpleriyle dolu olan rahim, dışarısına göre daha yaşanabilir olacak ki Metin doğumdan bir süre sonra rahme geri dönüyor. Durumun absürtlüğündeki abartı karakterin trajedisini güçlendiriyor. Geri dönüşe dair bu çaba modern tıbbın olanakları ile püskürtülüyor ve böylece Metin yeniden hapishaneye doğmuş oluyor.
Metin, yüklendiği psikanalitik mirasın yüküyle fazla derbeder fazla ababesk bir çocukluk geçiriyor. İlk ayrılığındaki arabesk tutumu, dizinin absürt tonuna oldukça uyumlu. Ahu ile yaşadığı diyalog cinslerin ilişkilere yaklaşımındaki farklılıkları ironik bir yerden ortaya koysa da Metin’in bağlanma biçimindeki sorunları da ortaya koyuyor.
İlk gençlikte Metin’in okula adapte olamadığını, sayılarla, rasyonel akılla ilişki kuramadığını görüyoruz. Okul yeni bir hapishane olarak Metni içinde tutmaya çalışsa da Metin bundan uzak kalmayı başarıyor. Ebeveynlerine bir manifesto ile karşı çıkışını, bestelediği rap şarkısında görüyoruz. Fakat bu karşı çıkış sadece ebeveynlerine değil. Onların içinde yaşadığı dünyaya bir başkaldırı aynı zamanda. Ebeveynlerinin sadece bedensel olarak büyüyüp yetişkin olamadığını, kentleşemediğini, anlamın cenazesini kaldırdığını yüzlerine vuruyor. Bu onların nezdinde tüm insanlara bir serzeniş. Zira günün insanı herkesleşirken kendi olmamış, kendini ve anlam dünyasını bulamamış insanlardır. Herkes şehirlidir herkes köylü, herkes faşisttir herkes solcu, herkes doğuludur aynı zamanda batılı, herkes akıllıdır herkes deli, herkes Reis’tir herkes Trump, herkes Shakespeare, herkes Chomsky herkes Gazali. Metin’in parçası, günün insanının zihin yapısına yönelik bir parodidir. Sözler pastişlerden oluşur ve böylece dizinin postmodernist üslubunun açıklıkla dışa vurulduğu bölümdür.
Sonrasında Metin’in çeşitli geçici işler yaptığını görürüz. Yaptıkları kendini bulduğunun işaretlerini vermez. Arayışı devam etmektedir. Son olarak turuncu kostümü ile sokakta gösteri yaparken görürüz Metin’i.
Dizide öne çıkan sembollerden bir tanesi portakaldır. Aslında portakala sembol demek çok da doğru bir ifade olmayacaktır zira sembolü ret eden bakışın simgesel bir anlatı aracıdır. Zira portakal sadece “Portakalda vitamin olmak” söylemi üzerinden doğum öncesine bir göndermede bulunur. Sembolik bir açılımı, varoluşa kapı aralayan bir derinliği yoktur. Benzer şekilde öne çıkan bir diğer anlatı unsuru yılandır. Metin’in gösterisinin bir parçası olan yılan son anda canlanır ve Metin’in ölümüne sebep olur. Yılan Yunan mitolojisinde iyileşmeyi simgeler. Bazı kültürlerde yaşam döngüsü ve yeniden doğuşu simgelerken Hristiyanlıkta ise cennetten kovulmanın sembolüdür. Bu bağlamları ile yılanı düşündüğümüzde cennetten kovulmanın sembolü olarak kullanılmadığı aşikar. Zira Metin için hiç de cennet olmayan bir mekândan dönüşün merkezinde yer alıyor yılan. Bu durumda yeniden doğuşu, yaşamdan ölüme geçişi simgeliyor olduğunu söylemek daha doğru bir yorum olur.
Finalde karşımıza çıkan bir diğer anlatı unsuru kefirdir. Klasik kullanımda bunun süt olması gerekirdi. Zira süt aile bağlarını, annenin şefkat ve besleyiciliğini simgeler. Metin’in ebeveynleriyle ilişkisine bakılınca sütün bu bağlamıyla kullanılmayacağı çok aşikar ki zaten annenin getirdiğinin süt değil de kefir olması da bu bağlamı zaten en baştan bizden alıyor. Annenin süt değil de kefir getirmiş olması rolüne yönelik ironik bakışı, nafile çabayı ortaya koyuyor.
Kuvvetli Bir Alkış; yüklü içeriği, ironisi, içerdiği pastij ve parodi unsurları ile post/modernist bir metin olarak karşımızda duruyor. Türkiye modernleşmesine güncel bir bakış getiren dizi, arkasındaki zihne dair de bize bilgi veriyor. Kendisi de bu kaosun bir unsuruna dönüşen yaratıcı zihin, psikanalitik çözülmesini yaşarken tutunduğu sinik politik tavır ve bir hakikate tutunamamış olmanın trajedisiyle içeriğe dahil bir şey olmaktan ötesini içermiyor. Anlamın mezarına bir kürek toprak da Berkun Oya’nın kendisi atıyor.