Fotoğraf etimolojik olarak Eski Yunanca’da ışık anlamına gelen phôs ve yazan, yazar anlamına gelen grapheús kelimelerinden oluşan birleşik bir yapıdır. Yani ışıkla yazan-yazmak gibi bir anlama gelmektedir. Fotoğrafın var olması iki unsurun varlığına bağlıdır. İlki ışık ikincisi ise o ışıkla yapılacak yazma işlemidir.
Işığı ve gölgeyi tanımak, doğal ışığın taşıdığı dokuyu, yansıma boyutlarının farkına varmak ışık konusunda edinilmesi gereken ilk beceri. Yani fotoğraf çekiminin ilk aşaması, ışığı tanımayı ve ona yönelik kontrolü gerektirir. Kontrol teknik olarak enstantane, diyafram ve ıso değerleri ile sağlanır. İkinci aşamada ışığın duyguları nasıl taşıdığı ve yönlendirdiğine dair bir farkındalık geliştirmek elzemdir. İşte bu aşamada sinema devreye giriyor.
Tabii öncelikle fotoğraf ve sinema ilişkisinin kökenine gitmekte yarar var. Fotoğraf teknik anlamda sinemanın hücresidir. Sinematografı mümkün kılan teknik gelişme fotoğrafın bulunuşudur. Bildiğimiz anlamıyla ilk fotoğrafı 1826 yılında çeken Joseph Nicephore Niepce, sinema için de ilk somut adımı atar. 8 saat gibi uzun bir pozlama süresi sonunda çektiği flu fotoğraftan sonra, kısa pozlamalarla ve daha net fotoğraf nasıl çekilebilir ve hareketlenir? sorularının peşine düşülecektir. Soruların teknik cevabı, hareketli görüntü yani sinemayı var eder. 1878 yılında fotoğrafçı Eadweard Muybridge’in birden fazla kamera kullanmak sureti ile çektiği at fotoğraflarını ard arda yansıtarak koşan at görüntüsü elde etmesi bu anlamdaki ciddi devrimdir. Hareketlenen fotoğrafik görüntünün aynı mantıkla kayda alınması ve de gösterilmesi sinemayı mümkün kılmıştır.
Sinema, her anlamıyla fotoğrafı içerir. Ve sinemayı bilmek için teknik anlamda fotoğrafik bilgi gereklidir. Aynı zamanda fotoğrafı bilmek için de sinema bilgisi. Cecnie B. DeMille The Cheat filmindeki sert ışık kullanımına dayalı sinematografik yaklaşımı Fransız Empresyonistlerinde karşılık bulur. Ekspresyonistlerin ışık gölge oyunları korku ve gerilim sineması için ilham olur. Mizansene dayalı anlatıyı başlayan ve geliştiren Georges Méliès aynı zamanda kadrajın nasıl düzenlenmesi gerektiğini de fotoğrafçılara göstermiştir. Hem teknik hem de tarihi gelişimiyle bakıldığında fotoğraf ve sinema aynı yolda beraber yürür.
Şimdi asıl konumuza gelelim, fotoğraf severler ve fotoğrafçılar için film önerilerine.
Işık diyerek konuyu açtık madem, ışığın dokusunu hissetmeyi sağlayacak bir film önerisiyle başlayalım: 2021 Macaristan yapımı Denes Nagy’in yönettiği Doğal Işık. Savaşın anlamsızlığını ve karakter üzerindeki sürekli, melankoliyi ışık merkezli bir sinematografi ile yansıtan film melankoli ve ışık bağlantısını kurmak noktasında bir kaynak.
Işık konusuyla beraber düşünülmesi gereken renk konusu ile ilgili alışılmışın dışında farkındalıklar edinmek için Aleksandr Sokurov’un Ana ve Oğul filmine bakılabilir. Renk ve ışık dokusu ile filmsel görüntünün nasıl resme, planların nasıl tablolara dönüşebileceğine dair ilham verici bir yapım.
Işık ve renk konusundan kadraja geldiğimizde özellikle dengeli kadrajlarıyla Kogonada’nın çokça öğretici olacağı şüphe götürmez. Colombus kadraj konusunda ders olarak incelenebilecek bir film. Özellikle kadraj tasarımında dengeyi gözeten ve klasik kadraj kurallarını uygulayarak standart bir estetik var etmeye çalışanlar için mutlaka görülmeli.
Kadraj ve fotoğraf konusunda tabii ki Abbas Kiyarüstemi’yi anmamak olmaz. Vefatından sonra gösterilen 24 Kare filmi onun hem kendine has fotoğrafik bakışının hem de “bir gün hiçbir şey anlatmayan bir filmi nasıl yapabilirim?” şeklinde ifade ettiği arayışını ete kemiğe bürünmüş hali. Kiyarüstemi’yi tabii ki bakış konusuyla beraber düşünmeli. Konuyu uzatmadan şöyle toparlayayım kışkırtıcı bir soruyla: Nesneyle bakan arasına inşa edilen bakış, nasıl baktırır?
Son olarak hem ışık kullanımı hem de fotoğrafik kadrajlarıyla müthiş bir film; Nuri Bilge Ceylan‘ın Bir Zamanlar Anadolu’dası . Bu filmi konumuzla ilişkilendirerek adlandıracak olsam Kötücül Işıklar Ya Da Karanlık derdim. Fotoğrafi ve sinematografinin karakterlerin iç dünyasıyla ilişkilendirilerek bir filmde yer alması noktasında anacağım filmlerden ilki Bir Zamanlar Anadolu’da olurdu. Dolayısı ile hem ışığa hem de ışığın taşıdığı ve yansıttığı kötücül görüntülere yani karanlığa dair oldukça öğretici bir film.